Talih zebun, düşman kavi, dost yok dediler. Uzak diyarlarda Birinci Dünya Savaşının sesleri yaklaşırken Kıyametin başımızda patlayacağını tahmin bile edemediler.

Derken bir sabah ansızın o meşum, o alçak, o acımasız savaşın ortasında kendilerini buldular. Osmanlı orduları; Galiçya'da, Kut'ül Amera'da, Hicazda, Süveyş'te, Kafkaslarda ve Çanakkale'de savaşıp geride bir imparatorluk enkazı bırakarak yok oldular.

Ah ki ne ah... Bir Kafkas cephesi vardı.. Askerler dondular, tifo, tifüs, kolera ve salgın hastalıklardan öldüler.

Erzurum çağlar boyunca merkez olduğu gibi bu savaşta da merkez olmuştu. Hanlar, sağlam binalar hastaneye dönüştürülmüş, yetersiz kalınca civar yerlerde sahra hastaneleri kurulmuştu.

Şehre 40 kilometre uzakta kuytu bir köy adı gibi insanı da gül kokan Tazegül'dü. Büyük bir merek hızla tamir edilerek hastane yapılmış, gelecek hastalara ev sahipliğine hazırlanmıştı.

Kış başlıyor. Soğuk her yeri kuşatmış, havayı bile kaskatı kesmişti. Savaş bütün cephelerde olanca şiddetiyle sürüyor, Allahuekber dağlarında Soğanlı yaylalarında, Horum düzünde Bardız yaylasında Mehmetçik olağan üstü direniyor, açlık, yokluk, yıkanamamak sonucu perişan oluyor, cephedekiler ya şehit, ya da bit, pire yüzünden hastalanıp geri hatlara gönderiliyordu.

Tazegül köyünün çocukları bayırın başında her şeyden habersiz kışın oyun oynarken uzaktan kafilelerin geldiğini gördüler. Kafileler kızakla, at sırtında veya karlara bata çıka hareket ederek köye yaklaştılar.

Köylüler gelen kafileleri karşılayıp vakit kaybetmeden hastahane bahçesine götürdüler. İçerden çıkan beyaz önlüklü doktorlar hemen: "Bütün elbiselerini çıkarın" dedi....

Köyün genci, yaşlısı olayları dilleri lal, gözleri irileşmiş bir halde izlediler. Askerin çıkarılan elbiseleri islim makinelerinin içine doldurulurken, cetvel şeklindeki tahtalarla askerlerin çıplak derilerini kazıdılar....

Aman Allah'ım bu ne acı veren bir olaydı...! Temizlenen yerlerden kanlar çıkıyor, yere düşen kan damlalarıyla beyaz kırmızıya boyanıyordu. Temizlenen asker içeri alınıyor bu işlem günlerce, aylarca sürüyordu.

Meğer bir askerlerinin kanını emmiş, kendileri beslenirken, askerlerde tifo hastalığına yakalanıyormuş. Elbiselerin islim makinesine atılma sebebi bitler buhar kazanlarında pişirilerek öldürülüyor, böylece elbiseler bitlerden temizlenmiş oluyordu.

Bir gün sonra köyde geride kalmış, yaşlılarla, çocuklar mezarlıkta mezar kazıyordu. Fakat o da ne..! Bu mezar bildiğimiz cinsten değildi. Büyük bir çukuru andırıyordu. Bir anlam vermemiş olan çocuklar az sonra gerçeği öğreneceklerdi.

O gece ve devamındaki gecelerde, sayıları; on , yirmi asker şehit oluyor açılan mezarlara toptan konularak koyun koyuna yatırılıp, üzerleri toprakla örtülüyordu.

Aylarca askerler her gün mezarlığın alt kısmına defnedilmiş, aslında büyük bir şehitlik oluşmuştu. 1916 yılında köy muhacirliğe gitmiş, geride kalanlar, Ermeni mezalimine uğramış, 1918 yılında 180 haneli köyün 135 hanesi Ermeni Çeteciler tarafından yakılmış, 35 kişi şehit edilmiş, 25 kişi esir alınarak bilinmeyen yerlere götürülmüştü.

Aradan yıllar geçmiş, köyün yolu genişletilirken dozerler bilmeden o kahraman adsız askerlerin kabirlerini yıkmış ve yolu genişletmişlerdi.

Bilenler bir şey dememiş, yapanlarda aldırış etmemişti. İlgili bilim insanları görünürde yoktu.

İşte o meçhul askerlerin şehit olmaları üzerinden yüz üç yıl geçti. Acaba o kahramanlara bir şehitlik yapabilirmiyiz diye düşünüp kendime dert edinmekteyim...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.