Söz konusu seçimlerdeki sistem aslında tek kelime ile “akademisyenlere saygısızlık”, bununla birlikte diğer öğretim kadrosu ve üniversite çalışanlarını dışlamak da apayrı bir fütursuzluk…
Seçim arifesindeki görüntünün bir başka boyutu, hani bizim Atatürk Üniversitesi ya da tekniği olmayan ETÜ gibi üniversitelerimize “taşra üniversitesi” deniyor ya…
Eğer bir üniversitenin rektörlük seçimleri, hele hele kimin rektör olacağı ya da olması gerektiği konusu üniversite dışındakilerini, şehrin bakkalı kasabını bile bu denli ilgilendiriyorsa, bu tanımlama yerine oturmuyor değil..
**
Üniversite yerleşkesinde dolaşırken aday adaylarının bazı afişlerdeki sloganları dikkatinizi çekmiştir; Gelin Birlikte Yönetelim…
Kime bu mesaj?
Oy kullanacak kişilere, öğretim üyeleri, yani profesörler, doçentler, yardımcı doçentlere…
Peki, güncel tanımlama ile bu hocalar yönetime ne derece ve ne tür katkı sağlayabilecekler?
Bazıları tabii ki senatoda, rektörlük yönetim kadrosunda yer alacak. Fakülte, yüksekokul, enstitü yöneticileri, bölüm, bilim ve anabilim dalı başkanları veya adaylarını yönetici olarak düşünürsek,  yönetimde tam anlamıyla ne derece etkili olacaklar işte burası hayli izafi…
Ya oy kullanamayacaklar! Yani dışlananlar!
Üniversitede yüzlerce asistan, okutman, araştırma görevlisi,  öğretim görevlisi, diğer birimlerinde görevli yine yüzlerce memur ve işçi, seçmen yaşına gelmemiş, seçme iradesi olmayan yetkisiz, vasıfsız sıradan çalışan mı bunlar? Bu durumda öğrenciler zaten rütbesiz asker oluyorlar 
Bu mu yöneticiyi belirleme, bu mu yönetime katılım, bu mu demokrasi?
Seçim sistemi tam alkışlanacak türde doğrusu…
***
Rektör olmak isteyen kişinin herhangi bir yere başvurmasına gerek yok.  Akademik unvanı ve çevresiyle hareket etmesi yetiyor.
Sadece Atatürk Üniversitesi’nde değil, diğer üniversitelerde de çevreyle hareket farklı algı ve olgulardadır maalesef.
Bunun temelinde ya da arka planında endirekt ya bir siyasi parti veya bir grup, cemaat söz konusu.
Aday adayı ya bu çevreyle yola çıkıyor ve hareket ediyor veya bireysel olarak gösterdiği medeni cesaretle seçmen öğretim üyelerine şu mesajı veriyor:
Ben varım. Hiçbir kurum kuruluş veya siyasi partiye angaje değilim. Eğer kabul ederseniz herkese ve her kesime tüm haklarla eşit mesafede durarak, sorumluluğunu alacağım üniversiteyi gerçek anlamda çağdaş bir bilim yuvası haline getireceğim. Bu yuvada da aynen bu vasıflarda öğrenci yetişecek…” diyor.
Bayram sonrası sandık başına gidilecek ve üniversitenin mevcut öğretim üyelerinin tercihi sonucu 6 aday belirlenecek.
Adaylar YÖK tarafından 3’e indirilerek Cumhurbaşkanı’na sunulacak ve Cumhurbaşkanı bu 3 adaydan birini atayacak.
Yani 6 aday arasında en az oy alanın bile atanma şansı var.
***
Ve bu süreçte neler yaşanmıyor ki?
İddialara göre, seçime bir yıl kala pek çok iş askıya alınıyor ve seçimden bir yıl sonra işler ancak normalleşmeye dönüyor.
Rutin işlerde bile aksamalar meydana gelebiliyor.
Öğretim üyeleri arasında kamplaşmalar olabiliyor. Sonrasına devam eden kırgınlıklar, dargınlıklar…
Öğretim üyeleri çoğu kez her rektör adayına söz vermek zorunda kalabiliyorlar.
Seçim çalışmalarında aday adaylarının yaptıkları masraflar, öğretim üyelerinin bazen zamanlarını çalmaları ve bazılarının ütopik vaatleri ise evlere şenlik olabiliyor.
Belki abartacağım ama;
konu
“şunu şunu yapacağım… bunu bunu yapmayacağım… eğer bunu yaparsam ölümü görün, iki gözüm önüme aksın…” lara gitmek üzere…
Velhasılıkelam
Sistem bu…
***
Sahi ya,  bu rektörler ne iş yapar?
Sözcük, Hristiyanlık dininde kilisedeki yöneticilerden türetilmiştir. Özellikle Anglikan ve Katolik kiliselerinin bazılarında rektörler vardır. Latince kökenlidir ve bu Latincede 'yöneten' anlamına gelir.
Bizdeki Rektör, bir üniversitenin akademik ve yönetimsel olarak en üst düzey yetkilisidir.
Yani küçük ve orta ölçekli bazı illerde koca bir şehrin bir anlamda hem belediye başkanı hem mülki idare amiri de diyebiliriz.
***
Bayram ertesine kadar sistem değişmez ise Atatürk Üniversitesi’nde bu sistemle seçime gidilecek.
Hali hazırda 16 aday adayı var.
Kimi üst düzey yakınlarına güveniyor, kimi mensup olduğu gruptan medet umuyor, kimi bir yerlerden icazet aldığını el altından sızdırıyor.
Fakültesine, arkadaşlarına, çevresine, yakınlarına, grubuna, bilimsel çalışmalarına, tarafsızlığı ve idari yeteneklerine güvenenler, akdağ karadağ, ohh ne âlâ bir yerlerden mavi boncuk alanların nihayetinde sarayda boy ölçüsü alınacak.
Ramazanımız hayrola!
Gün ola bayram ola!
Bayram ertesi ne ola?  
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Cem Kara 2016-06-20 09:57:33

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin