Konu din konusu olunca konuşmağa,  ne kadar çok bildiğimizi karşı tarafa anlatmaya bayılıyoruz.
Konu din olunca ve maddi, manevi, siyasi getirisi olunca ne kadar çok Müslüman olduğumuzu anlatmaya başlıyoruz.
Hele dini bir mansıbımız, ya da arkamızda dindar olduğunu söyleyen siyasi bir oluşum varsa; istikbalimiz için kendimizi ispat etmemiz, gündemde kalmamız gerekiyor(!)
Her dini gün bir fırsattır; ya gündemle ilgili mesajlar yayınlamağa başlıyorlar ya da kendilerini ifade etmeğe!
Kutlu Doğum Haftası bu fırsatlardan birisi!
Camilerimizde hocalardan dinledik.
Medyada çeşitli yönlerden dinledik.
Konferans salonlarında, kültür merkezlerinde konuşmacılar anlattılar.
Anlatmakta sıkıntı yok!
Sıkıntı; Allah Resulü’nün sünnetlerini yaşamakta da değil.
Sıkıntı; insanlar anlatırken veya dinlerken, Allah’ın emirlerinin ve yasaklarının sadece Peygamberimiz için olduğunu düşünmelerinde!
Mesela; Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV), çocuklara o kadar müsamahakâr davranmış ki; namaz kılarken torunları mübarek boynuna oturmuşlar, sırtına çıkmışlar; müdahale etmemiş. Hayatında bir çocuğa bir fiske vurmamış. Onların başlarını okşamış, büyük adam gibi davranmış, önem vermiş. Bizim toplum ne yapıyor; Camide gürültü eden çocuğu kapıya kovuyor, evinde namazda önünden geçenin kulaktozuna şamarı indiriyor, evinde eşine, çocuğuna şiddet uyguluyor!
Bağırıyor!
Bir ilim adamı “Eğer Ashab-ı Kiram’ın çocuklarına nasıl davrandığını ve nasıl eğittiğini bilseydiniz, bugünkü psikiyatri kitaplarını yırtıp atardınız” diyor!
İç ve dış, maddi ve manevi temizlik konusunda âlemlere örnek teşkil eden Peygamberimizin ümmeti iç ve dış temizlikte O’na uygun mudur?
“Haramdan kaçan mümin, şüpheliden kaçan zahiddir” tanımlamasında helal ve haram konusunda Peygamberimize kendimizi ne kadar yakın görüyoruz? Bize Peygamberimizi anlatanlar ne kadar helal ve harama dikkat ediyorlar?
Kaç tanesi “üzerimde kul hakkı yoktur” diyebilir, kendisi dese bile kaç kişi ikna olacaktır?
Kaçının üzerinde beytül mal hakkı yok, komşusunun, akrabalarının, yaptığı işten kazandığı paranın hakkı yok?
Kaç tanesi hakkı, hukuku, gerçekleri menfaatine tercih ediyor?
Kaç tane konuşmacı, anlatıcı, kutlayıcı her gün sabah namazını Camide kılıyor ki; büyük bir ölçüdür!
Kaç tanesi fitne sayılan tali yollara girmemiştir?
Nezaketimizle “güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiş” bir Peygambere ne kadar uyuyoruz, ne kadar benziyoruz? Bize Peygamberimizi anlatanlar dürüstlük konusunda O’na ne kadar benziyorlar?
Peygamberimizi anlatacak insan; O’nun izinden giden, sünnetlerinin hadimi olmalıdır.
En büyük problemimiz dille anlatmak, kulakla dinlemek! Malum; dinlerken kulaklara çok az iş düşer! Oysa anlatmak, yaşayarak örnek olmakla olur! Yaşayabilmek de gerçekten inanmak, beyinle dinlemek, idrak etmek ve hayatımıza monte etmekle olur!
Kâinat, O’nun yüzü suyu hürmetine yaratıldı! Cenab-ı Hak; bir Kutsi Hadis’te “Sen olmasaydın, ben âlemleri yaratmazdım” buyuruyor!
“Resulüm, Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik”. (Enbiya. 107) Ayet-i kelimesi Peygamberimizi bize anlatmağa aslında tek başına yeterlidir!
Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede Peygamberimizi hem Müslümanların daha kötüsü bize Peygamberimizi anlatarak, Kutlu Doğum Haftası’nı kutlayanların gerçek anlamda meselenin özünü kavradıklarını ve Peygamberimizi anladıklarını düşünmüyorum!
Allah (CC) cümlemizi işin sırrına erenlerden, Peygamberimizi anlayanlardan, ölüme inananlardan etsin, Peygamberimizin şefaatine nail etsin!
Bu günahkâr halimizle; Allah bizleri uyandırsın, kendi rahmetinden Peygamberinin şefaatinden mahrum etmesin!
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.