Sütbeyaz, “kapıları kapatmakla”, Çomaklı da “kapıları açmakla” suçlanıyor!

Ömer hoca, doğru yoldasın; sen koşmana bak…

Boş ver sosyal medya denilen o hezeyan çukurunu!

Rahmetli Yaşar Sütbeyaz, üniversitenin kapılarını halka kapatmakla suçlanırdı, Ömer Çomaklı da üniversitenin kapılarını ardına kadar halka açmakla suçlanıyor!

Ne yaman çelişki…

Erzurum, hakikaten bir yönetici açısından “zor” bir şehir…

Kapıyı kapatsan suç, açsan başka bir suç!

Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ömer Çomaklı, üç buçuk yıl önce bu göreve, YÖK’ün önerisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atamasıyla gelmişti.

Mühendis kökenli bir akademisyen, siyaseten geldiği mahalle ise, Milli Görüş…

Rahmetli Yaşar Sütbeyaz, ( görev yaptığı 28 Şubat ikliminin de sarsıcı etkisiyle) askerlerle aşırı derecede içli dışlıydı.

Bilimsel çalışmalara önem verdiği kadar, kültürel ve sosyal faaliyetleri de çalışmalarının sıklet merkezine koyardı.

Hoş üniversitenin kapılarını halka filan kapatmamıştı ama, üniversitenin de yol geçen hanı olmadığını göstermek adına giriş çıkışlara güvenlik kapıları yerleştirdi, baba parasıyla aldığı lüks cip’le kampüste “üniversiteli kız” peşinde koşan züppelere tahdit getirdi.

Tabii ki bu kadarı, Yaşar hocanın “despot”, “yasakçı” ve “28 Şubatçı” olmasına yetmiş de artmıştı bile…

Neyse…

O günler artık çok geride kaldı, Yaşar hoca da hayatta değil ki kendisini savunsun…

Gelelim günümüze…

Ne yazık ki artık lağım çukuruna dönen sosyal medyanın mahut kalemşörleri, şimdi de dillerine Ömer hocayı dolamış durumdalar:

-Üniversitenin kapılarını niye ardına kadar halka açtın?

-Sivil toplum örgütlerine neden bu kadar önem veriyorsun?

-Üniversitenin görevi midir, şehir adına proje hazırlamak, kalkınma stratejisi belirlemek?

Fazlası var, eksiği yok…

Pekii bu eleştiriler haklı mı, yani yerli yerinde yapılan eleştiriler mi?

Üniversitenin genel işleyişine dair eleştirilerimi saklı tutmak kaydıyla bu husustaki samimi kanaatim şudur:

Rektör Ömer Çomaklı ve ekibi, halka şirin görünelim, sivil toplum temsilcilerini allayıp pullayalım, bu vesileyle yarın vekil oluruz, bakan oluruz, genel müdür oluruz ya da büyükelçi oluruz gibi bir saikle hareket etmiyorlar.

Bendeniz bu ekibi yakından tanıyor ve yine yakından takip ediyorum.

Son derece halisane duygularla şehre bir değer katma, şehrin çıta yükseltmesinde kendilerinin de çorbada bir tutam tuzlarının olmasını istiyorlar o kadar…

Onlarca akademisyen, asli işlerinin yanı sıra tamamen öz veride bulunarak, şehir halkından aldıkları talep ve beklenti doğrultusunda şehrin kalkınmasına yardımcı olabilecek projeler geliştiriyor.

Geçen hafta sonu yine bir araya gelmiştik.

Erzurum’da adı bilinen bilinmeyen onlarca sivil toplum kuruluşu, kendi talepleri sonucu üniversitenin süzgeçten geçirdikten sonra hazırladığı “proje tasarısı”nı görüştü, tartıştı ve bilgilendirildi.

Kültürden sanata, ekonomiden tarıma, sanayiden orta ölçekli üretime, sağlıktan turizme, spordan festivallere, insan ve sermaye göçünden göçmen sorununa, kaplıcadan ARGE çalışmalarına, yeni nesil eğitim sisteminden, dünyanın dört bir yanında çığır açan uzay bilimine, gençlerin sosyal ve kültürel faaliyetlerinden şehir halkının huzur ve sağlıklı hayat sürmesine yardımcı olacak projelere kadar, onlarca bilimsel çalışma takdim edildi…

Bu çalışmaların hiç biri de öyle yalnızca başlıktan ibaret filan değildi, Atilla hoca ve yer yer Ömer hoca her bir başlığın altını doldurdu, neden niçin sonuç ilişkisini anlattı.

Yani çalışılmış, üzerine kafa yorulmuş ve bilimsel kriterlere ve ülke gerçeklerine uygun projeler…

Elbette ki tüm bu projeler ve bunun dışındaki başka çalışmaların kuvveden fiile geçmesi için siyasi iradenin başka bir ifadeyle hükümetin ürede serdetmesi gerekmektedir.

Zaten o toplantıda da başka zeminde de kimse kalkıp da “Atatürk Üniversitesi tek başına Erzurum’u uçuracak” türünden akla ziyan bir ifade kullanmadı, kullanmıyor da…

Üniversite, şehrin altyapısına sahip olduğu doğal zenginliklerine, coğrafi konumuna, iklim şartlarına ve stratejik yahut da jeopolitik önemine göre, projeler hazırlar, ARGE çalışmaları yapar, kaynakları sıralar potansiyeli sunar ve sonuçta ortaya şehre dair bir envanter çıkarır…

Bunu uygulayıp uygulamak ya da hangilerini öncelikli hale getirmek hükümetlerin işidir.

Ömer Çomaklı, akademisyen yahut da rektör şapkalarının yanı sıra halktan biri olarak halkın giyindiği esvapları kullanan biri…

Yani sırça saraya çekilip, “… kardeşim bana şehrin kalkınmasından, ben dersimi anlatır çıkarım” demediği gibi, “…madem aynı geminin içindeyiz, madem ki bu kurumda bu kadar hoca, bu denli bilgi birikimi ve artarak çoğalan tecrübe var, o halde bunu şehre kanalize edelim ve hep birlikte bu gemiyi daha güvenli ve daha zinde sularda yüzdürelim” diyor.

Başarır, başaramaz bilem… Ama bu uğurda muazzam bir çaba harcadığı aşikar…

Hiçbir şey yapamasa bile üniversiteyi halkın bir kurumu haline getirmesi dahi başlı başına bir değerdir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.