Tarihi gerçeklerden uzak ve tarihçi olmayan boyalı basının her daim müdavimleri tarafından zihnen ve mideden bağlı oldukları güçlerin ve devletlerin menfaatleri adına ahkamdır kesiyorlar.!

Kimi, Kanal İstanbul’un Montrö antlaşmasının hükmünü zayi etmediğini açıklıyor,

Kimi ise emperyal ülkelerin menfaatlerine ters düştüğü için, montrönün hükmünü nihayetlendireceğini ve Türkiye’nin montrö ile elde ettiği kazanımlarını kaybedeceğini iddia ediyor.!

Kimi ise ülkemizin ekonomik faydalarını, güvenlik ve egemenlik haklarının önünde sıralayıp sadece menfaatle ilişkilendiriyor.!

Bir kere Boğazlarda mutlak hakimiyet dönemimiz 1453 İstanbul’un Fethi ile başlamış ve Osmanlı dönemi İngilizlerle 5 Ocak 1809 tarihinde “Kale-i Sultaniye Antlaşması’nın yapılmasıyla sona ermiştir. 1453–1809)

Lozan antlaşmasına kadar Osmanlı devleti ve diğer ülkelerle ikili ve çok taraflı antlaşma ve sözleşmeler ile boğazlar statüsü uluslararası hükümlerle yürütülmüş

İstanbul’un işgal altında olduğu, Osmanlının parçalandığı, kurtuluş savaşının yeni kazanıldığı bir dönemde ve bazı mahkumiyet ve mecburiyetler ortamı ve eşliğinde imzalanan Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin boğazlar üzerindeki inisiyatifi elinden alınmış. Boğazlar egemenlik hakkı büyük oranda yeniden kaybedilmiştir.!

Lozanda hüküm altına alınmayan, Türkiye’ye olası bir saldırı halindeki boğazların statüsel bir boşluğu Montrö sözleşmesi Türkiye tarafından fırsata dönüştürülüp

Türkiye’nin güvenlik tehlikesi karşısında bir nebzede olsa inisiyatif kazanımı olarak ön plana çıkan bir sözleşmedir.!

Montrö taraf ülkelerce 20 yıllık geçerliği söz konu olan bir sözleşme olup taraf ülkelerin 1956 da sözleşme tasfiyesini başlatma hakkı vermesine rağmen bu süreç başlatılamamış ve günümüze kadar özellikle 1. maddesinin sağladığı geçiş ve ulaşım özgürlüğünün süresiz kullanılabilmesi ile yürürlüğü hala devam etmektedir.!

Montrö Sözleşmesi ile Boğazlar hakkındaki silahsızlanma kayıtları kaldırılıyor ve Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği tam olarak yeniden kazanıldığı bir antlaşmadır..

Montrönün Sözleşmesinin lehte olan bu hükümlerinin yanında 2, 4 ve 6. maddelerinde yer alan kılavuzluk ve römorkor kullanımını isteğe bırakan hükümleri ile can, mal ve çevre güvenliğini tehdit eden hususların üzerinde yeterince durulmaması bu sözleşmenin aleyhte olan konularıdır.

Türkiye, egemenliğinin sembolü boğazlarda montrö ile kazandığı yeniden egemenlik hakkını, bir adım öteye taşıyıp can, mal ve çevre güvenlik riskini ülke menfaatleri açısından ekonomik bir katma değere dönüştürme amacı ile Kanal İstanbul projesi ile alternatifsiz olmadığını ve boğazlara hakimiyet hakkını göstermektedir.

Lakin Kanal İstanbul projesi ile Türkiye’de dahil Karadeniz’e kıyı devletlerin güvenliğini garanti altına alan Montrö sözleşmesinin Karadeniz’e kıyı ülkelerin herhangi biri tarafından gündeme gelebilecek fesih müracaatı,

Boğazları Lozan antlaşması ile belirlenen bir hakimiyet kaybının tekerrürüne sebep olabilir, bu da ülkemizin güvenlik ve egemenlik hakkını tehlikeye sürükler ki, sebep olanlar bu vebalin altından kalkamaz.

Montrö ülkemizde dahil Karadeniz’e kıyı ülkelerin güvenliğini ilgilendirdiği gibi, Hazar ve Avrasya enerji kaynaklarını ve koridorunu kontrol etmeyi düşünen, Rusya’nın emperyal emellerine ket vurmayı hesaplayan ABD ve bazı Avrupa devletlerinin ulaşmak ve üstlenmek istediği bir denizdir.!

Kanal İstanbul bu ülkelerin bu idealine çanak tutar ise! o ülkelerin Karadeniz’de üstlenmesine sebep olur ise! Rusya gibi Karadeniz’e kıyı ülkeler ile Yavuz ve Midilli örneği gibi tarihi sorunlara ve yükümlülüklere sürükleyebilir.! sebep olanları ihanetle taçlandırabilir.!

Montrö Türkiye’nin öncelikli kazanç kapısı değil güvenlik ve egemenlik sözleşmesidir.! Kanal İstanbul’da öncelikli olarak ülkemizin güvenliği ve egemenliği saikleri ile değerlendirilmelidir.! Aksi durumu kısa vadede ekonomik menfaatleri sağlasa da, uzun vadede egemenlik ve güvenlik zaafiyetine dönüşebilir.! Sebep olanlar için ciddi veballer doğurabilir.

Kanal İstanbul şayet ülkemizin güvenlik ve egemenlik haklarını tehlikeye sokmadan yapılandırılabilecek ise,

Yap, işlet devret modelinin köprüler, havaalanları, tüneller, şehir hastaneleri örneklerinde olduğu gibi gemi geçiş sayısı garantisi ile uluslararası sermayeye yaptırılması,

Ülkemizin uluslararası siyasi, ekonomik ve askeri tahakkümlere maruz kalmasına sebep olabilir ve uluslararası şirketlerin tasarrufları ve iradeleri ile amacı dışında kullanılma ihtimali bizi sonu olmayan tarihsel sorunlara sürükleyebilir.

Bu yüzden öz sermaye ve potansiyelle yapılması elzemdir.

Aksi durum tahakkümlere ve tarihsel mahkumiyetlere ve mecburiyetlere yol açabilir.!

Boğazlar Türkiye için menfaat değil, varlık, egemenlik ve güvenlik meselesidir.! Güvenlik ve egemenlik kazanımları ne pahasına olursa olsun riske edilmesi, ALLAH muhafaza bizleri tarihsel ihanetle özdeşleştirebilir.

Faydalanılan Kaynak: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/342898

Selam saygı dua…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.