Hem dünyev-i hemde uhevi kilitli kapıları kula açacak anahtar: Zülcelalin “OKU”emriydi şüphesiz Beşikten mezara kadar İlim öğreniniz diye nasihat eden Efendimiz şüphesiz İlim Çindede olsa ona gitmemizdi muradı.

Yüce ALLAH Kuran-ı bütün kainatı saran bir ilmi derya olarak İnsanlığın hizmetine, Müminlerin kurtuluşuna indirmesi yaratılıştan kıyamete etkisi kaybolmayacak yaşayan bir mucizeydi.

En sevgili "Hikmet(ilim) Müslümanın kayıp malıdır. Nerede bulursa alsın." Diye haykırırken buydu niyazı.

İlmi,arayana,isteyene, murad edene nasip eden Cenab-ı ALLAH mutlak hakkaniyet ve adaletini işletirken; Habibi “ Hiç bilenle bilmeyen bir olurmu diye haykırıyordu.

Mutlak Hakimiyet ve Hikmet sahibi; İrşad ve davet üzre her müslümana sorumluluk yüklerken, Kainatın lideri efendimiz "İlmi öğrenip de başkalarına dağıtıp nakil etmeyen insan, altınları gömüp onu sarf etmeyen, ondan yedirip içirmeyen kimseye benzer." Terennümü ile reçeteyi hazırlıyordu

"İlim aramak için bir tarafa yönelen kimseye Allah, cennet yolunu kolaylaştırır." Derken fahri kainat aslında Müslüman için menzili belirliyor, "Muhakkak ki alimler, peygamberlerin mirasçılarıdır." Sözü ile mirascılarını işaret ediyordu.

"İnsanların en kötüleri, ilmini kötüye kullanan alimlerdir." Cihan şümul sözü ile olası süistimal ve istismara dikkat çekerken, alemlere rahmet, "İlmin esirgenmesi helal olmaz." tespiti ile alimlere vebal ve sorumluluk bağlamında anlam yüklüyordu.

"İlmin yarısı soru sormaktır." Derken en sevgili, körü körüne bağlılığa, taasubiyete kapıları kaparken, "Bilmediklerinizi salihlerden sorup öğrenin!" rotası ile müslümana adres belirliyordu.

Önce okuma gavur olursunuz dediler, en keşif silahı Müslümanın elinden aldılar, tahribi ve taklidi bir Dine esir edip, cihad üzre ölmeye ve öldürmeye meylettirdiler.

Anlamadığımız,anlamını bilmediğimiz Kuranı Kerimi sadece anlamasakta okuyabilmeyi ve hıfz edebilmeyi uhrevi bir şiar gösterip,anlamından ve manasından kopardılar, uzaklaştırdılar taasubiyete, körü körüne bağlılığa sürüklediler.

Ağzı üç beş hadis ve ayetle donanmış olanlara anlam ve mana yükletip, evliyalar,alimler,mürşidler silsilesine dahil edip, İnanç ve İmana aç kitleleri bir inanaçsızlık dehlizine sürüklediler.

Namazını,Orucunu,Haccını, zekatını vesaire inancını terazinin bir kefesine koyup, diğer kefede para ile,altın ile, makam ve mevki ile tarttılar, paha biçilemez değerlerimizi hazad mezad sattırdılar, satın aldılar.

Cahil bıraktılar, güdülenmeye muhtaç bir kobay muamelesi ile mahkumiyete, mecburiyete sürüklediler.

Kucaklarında büyümekten, yeşermekten ve beslenmekten pekte rahatsız olmayan sözde alim ve dini lider ve otoritelerin insafına, insiyatifine terk edilen Müslümanlar olarak

Hunharca,kullanıldık,öldürüldük,öldürdük,ceza evlerinde ömür tüketilerek, yeni çağa mührünü vurabilecek Müslüman entelektüellerin kökünü kuruttular.

Ve bugün bize batıya karşı kuyrukluk zilletini , üretmeden sadece tüketen toplum mahkumiyetini, kendi iradesini kullanamayacak bir aczi yeti, ilimde,fende,teknikte ve toplumun her nevi maddi ve manevi ihtiyacında kendilerine bağlı,bağımlı bir mecburiyete sürüklediler,

Müslüman onlar için yaşamak istiyor ise biat etmeli, bir cariye niteliğinde kullanılmayı hak etmeli, yaşamak için ölmeyi ve öldürmeyi göze almalıydı ve başardılar

Ve aslında güçlerin, dengelerin bilgi ve ilimle alt üst olduğu, sınırların fennin, bilimin ışığında ki teknoloji ile belirlenip hakimiyetlerin bu yeterlilikler etrafında sağlandığı yaşadığımız bilgi ve enformasyon çağında

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişi ile “Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.”

Ve maalesef ki cümle İslam coğrafyasında yaşayan cümle mukadderatı da budur işte

Bu makus talih bizim için bir kader değil basiretsizlik ve cehalet örneğidir.

1945’ lerde yerle yeksan olan Almanya ve Japonya 70 yılda bütün insanlığın ihtiyacını üretebilecek bir bilgi birikimi ve teknolojik yeterliliğe kavuşurken. Bir cihan İmparatorluğu bakiyesi olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti 94 yılda onlar kadar ağır travma ve tahribat yaşamamalarına rağmen hala gelişmişlik yüzdesi ile kablumbağa misali ilerleyebilirken, diğer İslam ülkeleri ise yokluk, yoksulluk, açlık ve sefalet içerisinde hala daha mahkumiyeti ve mecburiyeti yaşamaktadır.

Kimse havanda su dövmesin kuru cihangirlik rüyasına kapılmasın, açın kabadayılığına da soyunmasın bu ahval ve şartlar biz Müslümanlar için bir realitedir.

Anlamını bilmediğimiz Kuran-ı Kerimi okuma ve dinleme yarışına girerek ne dünyevi nede uhrevi bir yer edinemeyiz.

Anlamını bilmediğimiz kavramlar, ayetler, süreler ile kıldığımız namazlar ile cennetin kapısını aralayamayız.

Biat ve itaat kültürüyle yaşadığımız değerleri asli menbaasından ve mecrasında sosyal ve ictimai hayatımızda yaşantıya dönüştüremediğimiz müddetçe, batılı oryantalistler için yaşamaktan ve ölmekten öteye geçemeyiz.

Devleti ve Milleti zafiyete sürükleyecek bey tül mala, yetim ve guraba hakkına el uzattığımız müddetçe iflah olmayız.

Devletin ve Milletin hayatını tanzim etmekle mükellef kurumları liyakat, ehliyet ve tecrübenin dışında hasbel kader ahbap çavuş ilişkisi ile, kim olursa olsun benim olsun felsefesi ile yönettiğimiz müddetçe, ne yöneten nede hükmeden olamayız.

İslamın ve onların timsali devlet ve millet yöneticilerinin adına hırsızlık, yolsuzluk, israf, talan yapanlara bilerek göz yumar, engel olabilecekken seyirci kalırsak bu uhrevi ve dünyevi vebalden kurtulamaz, devletin ve milletin güçsüzleştirilmesi ihanetine ortak oluruz.

“Ikra’ bismi rabbikellezî halak(halaka)” ;( Oku, yaratan Rabbin adına ki, bütün varlığı O yarattı ) emrine rucü edip Her şeyi emsalsiz güzellikte yaratan Rabbinin, insan, toplum, tabiat ve yaratıcı ilişkilerine meşrûiyyet getiren, düzen içeren kitabını, Kur’ân’ı, Rabbbinin adı, izni ve yardımıyla okyup, düşünüp, duyurmazsak ve bütün yatırımlarımızı öncelikli eğitime, bilme, fenne yöneltmezsek

Dünyayı, hayatı, sosyal olay ve olguları vel hasıl insan hayatını etkileyen dünyevi ve uhrevi her unsuru ALLAH cc rızası için okuyup

Bu fani ve vefasız dünyanın anlamsızlığına, adaletsizliğine, haksızlığına, zulmüne ,hukuksuzluğuna karşı Baş kaldıramadığımız müddetçe bu makus talih biz Müslümanlar için talihsizlikten öte bir mukadderata dönüşecektir.

Unutmayınız ki; Mazlumlar ayağı kalkmadıkça.! Zalimler asla diz çökmezler.!

selam-saygı-dua…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.