Palandöken Gazetesi yazarlarından değerli dostum Murta Ertaş, “Kırk Yama” adıyla bir şiir kitabı yayınlamış. Lütfettiler. Bir çırpıda okudum. Sizlerin de duymasını istedim.   
            Sayılar içerisinde 40 sayısı, birçok sözcükle beraber kullandığımız şanslı sayılardan birisidir. Kırkambar, kırk bohça, (şairimiz kırk yama demekle yeni bir ekleme yapmış) kırkayak, kırk bayır, kırk gün kırk gece, kırk hamam, kırp para, kırk sual, kırk tarakta bezi olmak, kırk para etmemek, kırk yıl, kırk yılda bir, kırk yılın başı, kırk yılın bir günü, kırk yıllık arkadaşlık, kırkı aşmak, kırkı çıkmak, kırkından sonra azmak, kırkına merdiven dayanmak, kırklara karışmak, kırk yılın hatır var gibi örnekleri çoğaltabiliriz…
            Yahudi, Hıristiyan ve İslam teolojisinde insan hayatında kırk sayısı önemlidir. Talmut ve Katolik kilisesi 40 yaşını insanın “kanonik çağı” olarak niteler. Bu yaşa ayak basmak,  zekânın bütünüyle geliştiği bir dönemin ilanıdır. İslam geleneğinde hem Kuran’da hem de ilk vahyini 40 yaşlarında alan Hz. Muhammed’in (s.a.v) sözlerinde bu sayının önemi belirtilir. 40 hadis ezberlemenin kutsiyeti önemsenir. Erbain yani kırklı hadis derlemeleri meşhurdur. Zekâtın kırkta bir verilmesi hala dilimizde canlılığını korumaktadır.
            Günlük hayatımızda 4O sayısını  birçok anlamalarda kullanırız.
            Ölenin ardından 40 gün yas tutulur, bugünün bitiminde yas biter, kırkından çıkılır.
            Yine kırk sayısı sevinç sayısıdır.  “Kırk gün kırk gece düğün yaptı” denir.
            Doğan çocuğun dışarı çıkması için kırk gün beklenir, kırk gün tamamlanınca, kırkı çıktı sokağa çıkabilir, denir.
            40 temizlenme sayısıdır. Rahmetli annem kirlenmiş bir kabı üç İhlâs bir Fatiha okuyup kap-kaçağı yıkayarak kırklardı. Bu yıkama, temizlenme işinin maddi temizlenmeden daha çok manevi arınmayla ilgili olduğunu sanıyorum. Hatta bazı komşuların kap-kaçağına kedi, köpek dil uzatırsa bunu maddi kirlenmeden daha çok manevi kirlenme olarak kabul ederdi. Bunların kap- kaçakları kırklanmamış, bunlar kırklamayı da bilmiyorlar, onun için onların yemekleri yenmez, derdi.
            Cemil Meriç eserlerinden birisinin adını “Kırkambar” koymuştu. Ertaş, niçin kitabına otuz yama değil de kırk yama adını koymuş diye düşündüm. Kırk yılın alın teri olduğu için bu adı koymuş sanırım. Her şiirinin altında yazıldığı tarih var, bu bize ipucu vermektedir.   
            Kitaba “Kırk Yama”  adını vermekle kendi biyografisini nesir yerine şiire dökmüş. Bence zoru başarmış. Kamunun önüne çıkarak işte ben buyum demiş.  Aynada kendini seyretme yerine, duygu ve düşüncelerini şiirde görme şansına sahip olmuş. Bize de bu şansı vermiş.
             Aslında hayattayken hatıralarını yazmak erdemli insanların işidir. Kirli, paslı ve karanlık insanlar hatırlarını yazamazlar. Ülkesine en yararlı devlet, bilim ve sanat insanları yaptıkları kadar hatıralarını yazıya da dökenlerdir.
            Yazımı fazla uzatmadan “Kırk Yama” adlı şiir kitabından size bir iki örnek vererek yazımı “tadı damağında” bırakayım…
            BU ŞEHİR
Uca sokaklar, muhteşem yalnızlık,
                        kızıl güneş, beyaz kar
Deli eder, iflah etmez bu şehir, Adamı şair yapar…
MAYIS 2013.
            MISIR
Atina’da Mısır’da oğul oğul tanrılar,
Her kavmin kucağına büyük sancıyla doğar
Lanetli elleriyle değse mavi sulara
Kızıl olur, kan olur, evvel kendini boğar…
 
Bir kuyudan karanlık çekilir, eder feryat,
Bir kuyudan fışkırır cihana ab-ı hayat
Bir kuyudan yükselir apaydın bir hakikat
Allah bir mazlum kulu, sultan eder payidar….
Ağustos 2013.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.