Koşuşturmaların arasında geçen bir hayatımız var!

Hepimizin mi?

Evet, istisnalar varsa bile o kadar az ki, kaideyi bozacak gibi değil.

İş koşuşturması, ev koşuşturması, teknolojinin bizi sürüklediği önlenemez sürat.

İnsanın zahiri ve batini iki boyutunun bulunduğunu unutuyoruz.

Bu da ne demek oluyor mu dediniz? Hemen açıklayalım.

İnsanın bir bedeni olduğu kadar bir de ruhu var.

Ne kadar karnını doldurması gerekiyorsa bir o kadar da kalbini doyurması şart.

Yoksa?….

Yoksası felaket!

Psikolojik hastalıklar mı dersiniz…

Bir türlü tatmin olmayan insanlar mı…

Egoları, eneleriyle toplumu çürüten yürüyen sürüngenlerden mi bahsetmemi istersiniz bilemedim.

Sadece karnını doyurmak için yaşayan insanın durumunu gözlemlemek için sokağa çıkmak yeterli.

Kapitalizm, insanı önce mutlak başarılı olma sevdasına düşürür sonra da iliklerini kurutuncaya kadar herşeyini elinden alır.

Belki cebine biraz para, altına pahalı sayılabilecek bir araba ve iyi bir muhitte akıllı olduğunu söylediği bir ev verebilir…

Lakin karşılığını ruhunu, huzurunu ve mutluluğunu erişilemez bir noktaya atarak alır.

Unutturur yani…

Güzel bir muhitte ev karşılığı tatlı uykuyu teslim alır.

Çünkü o evin içinde olmayı bir ayrıcalık olarak gören insanın artık gece gündüz düşünmesi gereken tatlı uykudan önemli şeyleri vardır…

Elindekini kaybetmemek ve gözünü diktiği hedefe ulaşmak.

Bu amaç için öyle bir maratona çevirir ki hayatını, geride kalanları gözü göremeyecek kadar süratlenir herşey.

Çocukları ile uğraşmak onun için sıkıcı ve zaman kaybı haline gelir…

Anne ve babasını telefonla bile aramayı gereksiz bir eylem olarak görmeye başlar…

İş, kariyer ve para konuşamayacağı her buluşmayı nasıl kaçarım hesapları yaparak hayatından çıkarmaya çalışır.

Sürekli karnını doyurmayı ve elindeki lüksü artırmayı düşünen insanın sadece karbonhidratla beslenen obezlerden daha hastalıklı bir hayatının olamayacağını umarım gözünüzde canlandıracak kadar, durup düşünmeye zaman ayırabilen bir hayatınız vardır.

Bedenini yani görünen hayatını zenginleştirmek için kendini feda eden insanın her gün biraz daha acıkan tarafı kalbidir.

Öyle olunca da zenginlik ve karizma zannettiğiniz ve iştahla saldırdığınız şey onun her an biraz daha ağırlaşan yükü olmaktan öteye geçemez.

Çünkü gerçek insan çiçeğe, terfi aldım bakalım kimler gönderecek düşüncesiyle bakmaz…

Renklerini, kokusunu, çeşitlerini görüp kalbini ferahlatmak için bakar.

Ayaklarına, ayakkabısına bakarak daha pahalısı üretilmedi, görsünler de nasıl lüks bir hayatım olduğunu anlasınlar diye bakmaz…

Ona yürüyebildiği, koşabildiği, gerektiğinde kıvırarak bağdaş kurabildiği bu muhteşem ayakları verene şükretmek için bakar. Kalbiyle yani!

Yoksa, internetin ve telefonun gününü ve gecesini işgal ettiği, ailesine ayıracağı çok sınırlı zamanı çalan bir telefona feda edeceği… ancak uzun aralıklarla katılabildiği dost sohbetini maillere bakmak için yarıda bırakan bir hayatın görünen tarafı zengin olsa da insana bıraktığı duygu fakirlikte öteye geçemez.

Sizde hayatınıza bakmak için bir dakika ayırın ve kendinize dürüstçe cevap verin, gününüzün ne kadarını mideniz ne kadarı kalbiniz için harcıyorsunuz?

Bir dakikanız başladı!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.