Geçtiğimiz günlerde Büyükşehir Belediyesinden, dolayısıyla Başkan Mehmet Sekmen'den bahsederek, gazetemizdeki manşetle alkışlamıştık. Boru değil, dört buçuk yılda diğer yapılanların yanı sıra bin yüz ailenin evi yeniden kurulurken, 22 bin anneye ya da anne adayına maddi ve manevi yardım yapılmış.
Güzel işleri alkışlamaktan, olumsuz hal ve gidişleri de eleştirmekten asla kaçınmadık.
Şu parti, bu parti demeden işimizi yapmaya çalıştık.
Yakutiye'yi de yazdık, Palandöken'i de..
Çat Belediyesi'ni de gördük, Başkan Arif Hikmet Kılıç'ın yaptıklarını da!
Başkan Kılıç, kısa sürede Çat'ın çehresini değiştirerek, burun kıvıranları Çat'ta çat diye çatlattı.
En son da ilçesinde devasa bir İslam Eserleri Müzesi'ni açtı.
Ne yani, Çat Belediyesi CHP'de diye, görmemezlikten gelerek iki satır yazıyla bir alkışı esirgeyecek değiliz ya!
Ve açılışa gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çat'ta bir kez daha dedi ki, "var olan ve kazanılacak belediyelerimizde asgari ücret net iki bin iki yüz lira olacak!"
Ne diyelim!
Sakın ha! Yapma! Diğer belediyelere kötü örnek olma! Dersek, ayıp etmiş olmaz mıyız!
Her neyse!
Memleketten uzakta olanlar, "hava nasıl oralarda," diye soracak olurlarsa söyleyelim.
Dağda kar, sokaklarımızda da yazı özleten bir ayaz var.
Hele akşam saatlerinde kirli hava yüzünden kent merkezinde gezmek ciğer ister doğrusu. Ağızlara bant, burunlara filtre gerek yani!
Doğalgaz ve elektrik parasında bu yıl da indirim ve ayrıcalık yok.
İşsizlik çok!
Emekliler Kahvehanesi'nin sahibi, yerin adını değiştirerek, Gençler Kahvehanesi yaptı, dersek anlaşılır her halde.
Otobüslerde, minibüslerde; kahvehanelerde, meyhanelerde mırıldanmalar başladı.
Çoğu kişinin suratı asık, selam bile borçla verilir oldu artık!
Ve bu seçimde "oy kullanmayacağım," diyenler her geçen gün artıyor.
Kendi partisine küsenler, başka partiyi de beğenmeyenler oy kullanma konusunda kararsızlar.
Niye, diye sorulduğunda ise, "işte öyle," diyerek iki kelime ile cevap veriyorlar; belli ki analizlerini beyinlerinde, kızgınlıklarını da yüreklerinde saklayan azımsanmayacak bir kesim var.
En son yapılan araştırmaya göre ülke genelinde, karasızların oranı yüzde 23'e yükselmiş ve bunların yüzde 12'si sandık başında kararlarını vereceklermiş; ama en önemlisi oy kullanmayacaklarını söyleyenlerin oranının yüzde 10'lara çıkmış olması.
Ülke genelinde böyle ise, bu oranlar Erzurum'da da fazla farklı olmaz sanıyorum.
Ancak ne olursa olsun, sandığa gitmek ve oy kullanmak gerekir.
İster peşine takıldığın partiye, isterse başka partiye olsun oy vermeli; çünkü, demokrasimizdeki tek kırıntı bu kaldı.
Yani, "ortada bir sandık, oy vere vere usandık," demenin ne alemidir, ne de sırası!
İyi olur inşallah, diyerek beklemek kadar yanıltıcı ve yanlış bir şey olamaz.
İyi olmayan işlerin iyi olması için, iyi düşüncelerle iyi işlerin yapılmasına katkıda bulunmak gerek.
En son Sayın Sekmen'in ve Sayın Kılıç'ın yaptığı iyi işlerden söz eyledik.
Bizim katkımız da bunları yazarak paylaşmak ve aktarmak olmalı.
Seçme hakkına sahip olanların katkısı da oy kullanmaktır.
Ve hiç bir şeyden kıllanmadan, kullanmalı!
Deist ya da dindar olmanızda da bir sakınca yok, yeter ki kindar olmayın. Kindarlık ilkelliktir; sevgi, bağışlama erdemliliği ve akıl ise gelişmişliğin, yani insan olmanın bir göstergesi değilse, nedir acaba!
Dememiz o ki; sandığa giderek, aklımızdakinin en iyisine mührü basmalıyız; basmalıyız ki sonra eleştirmeye de alkışlamaya da hakkımız olsun.
Oy vererek yönetime getirdiğiniz parti ya da kişi iyi çıkarsa övünürsünüz, kötü çıkarsa dövünürsünüz, çirkin çıkarsa üzülürsünüz.
Her seçimde olduğu gibi, bu seçimde de sandıktan doğacak sonucun anası da sizsiniz, babası da!
İyi, kötü ya da çirkin!
Sizin eseriniz olacaktır!
