Yaşlıların sığınmaya mahkûm edildiği huzurevlerini yakından bilirim. Yöneticiliğini yaptığım bir firmanın ithal ettiği bir ürün için sıklıkla mesai arkadaşlarımla huzurevlerini (Erzurum, Antalya, Konya, Kayseri, Samsun) ziyaret ettim.
Huzurevlerini savunanların savundukları; temizlik, intizam, oturma saatleri, yemeklerin kalitesi ve güzelliği, kaç çeşit yemek çıktığı, muhteşem bahçesi (ama etrafı tel örgüyle çevrili) bir bahçede dolaşma özgürlüğü, güzel ve kocaman bir oturma odası, banyo yapma imkânları, ikili odalar gibi özellikleridir.
Bu sayılan özelliklerin inanın hiçbir değeri yok.
Tecritli bir yer, izne bağlı hareket etmek, kocaman salonlar ve dış kapıya bakan gözler!
Kocaman bir soğukluk!
Bir sessizlik!
Ölümü bekliyor; yavaşça!
Dışarıdan gelecek birisini bekleyen yorgun gözler!
Hele özel günlerde!
Yıpranmış, kırgın duygular!
Annelik- babalık hakkının senede bir defa alınan bir başörtüsü veya bir gömlekle ödenebileceğini düşünen evlatlar(!)
Ah evlatlar!
İlk gözlerimin dolduğu huzurevi ziyaretimde; bazı insanların evlere sığmayacağını, bir evi hak etmediğini de anladım. Bu oran elbette çok düşük bir orandı.
Ya diğerleri!
Ben tebessüm görmedim yüzlerde, acı tebessümlerden başka!
Düşünceliler hep, görmezden geliyorlar dışarıdan gelenleri.
Hayatı küçümsüyorlar genelde; huzurevi, hayatı hiçe sayabilenlerin yuvası!
Oğlu- kızı olanın, candan yanan kardeşi olanın orada olmaması lazım gelirdi; ölümü unutup, insanlıktan sıyrılmasaydık.
Huzurevi yapılacaksa bile bu şekilleriyle yapılmamalıdır!
Evine ekmek taşımış her baba ve bu ekmeği çocuklarına yedirmiş her anne saygıyı hak eder.
Kiliseye gitse; sırtında getirirken kusur etmeyeceksin.
Hele yaşlılıkta!
Bütün manevi değerlerimiz yaşlıya, ataya saygıyı, bakmayı, yardımı emreder.
Olması gereken; yaşlanan ana-babaya hizmet etmek, yanında tutmak, hizmetini yapmak.
Bu görev önce erkek çocuğa!
Sonra kız çocuğa düşer! Ancak kız çocuğu da samimi olarak gönlünü alacak, fırsat buldukça da hizmetini edecek!
Erkeğin eşi istemiyorsa; o zaman erkek ana-babayı gene terk edemez, eşine anlatamıyorsa, ana-babaya ayrı bir ev tutacak; ana-babanın hizmetini aksatmayacak, yalnızlığa terk etmeyecek, kapılara baktırmayacak!
Onlara kimsesiz olduklarını hissettiren evlada ne yazık!
Para hırsına düşmüş evlada ne yazık! Hele ölmeden ya da öldükten sonra ana-babasının parasının derdine düşüp, bir de sahip olmayan evlat!
Gerçekten ahret hayatına inanmış kişi için ana-babasının sağlığına yetişip, hizmet etmek bir hazine bulmakla eşit! Ki bu hazine ahrete taşınacak belki de tek hazine; inançlarımız doğrultusunda.
Yol çift yol; ya cennete, ya cehenneme.
Tercih evladın!
Ancak bugünümüzde yaşlanan ana-baba büyük problem olarak görülüyor!
Kimse sonunu ve sonunda ne olacağını bilemez!
Bugün su arkına bağlı olabilir, “değirmenim nasıl olsa dönüyor” diye düşünebilir siniz! Bugün tuzunuz da kuru olabilir!
Ama yarının size ne hazırladığını bilemez siniz!
Bence babasına odun kaşık yapan küçük çocuğun hikâyesini tekrar okumak lazım!
Benim bildiğim doğru; “Allah’ın bir hesabının olduğu” doğrusudur!
Bence bırakalım hesabı O yapsın; emri O vermiş; nasıl olsa hesabı da O görecek!
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.