"TARİHTE BİRÇOK VEKİL YEMİNİNE SADIK KALMADI"
Tarihte edilen yeminle, yemini edenler arasındaki uyuşmazlığın önceden de defalarca yaşandığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Eğilmez, "Osmanlı Devleti'nde Meclis-i Umumi (Ayan ve Mebusan Meclisleri) 1877'de şöyle yemin ediyordu: 'Zat-ı Hazret-i Padişahiye ve vatana sadakat ve Kanun-i Esası ahkamına ve uhdeme tevdi olunan vazifeye riayetle, hilafından mücanebet eyleyeceğime kasem ederim.' Yani o zamanın vekilleri de bugünküne benzer bir şekilde Padişah, vatan ve Anayasa üzerine yemin ediyorlardı. Ama onların bir kısmı da, daha kürsüye gelmeden üzerine yemin edecekleri bütün değerleri satmaya kararlıydı. Nitekim hemen sonra yemin ettikleri değerlere ihanet ettiler. 23 Nisan 1920'de ilk meclisin, vekilleri yemin etmediler. Sadece 23 Nisan 1920'de açılan Meclis'te yemin edilmemiş ama sadece o Meclis'te bulunan vekiller arasından kutsal değerlere ihanet eden çıkmamıştır. Belki de devleti, vatanı ve milleti koruyacaklarına dair bir yemin etme düşüncesi gururlarına dokunmuştur. İnsanın bu değerleri korumak için canını bile hiç düşünmeden feda edebileceği için, yemin etmeyi gereksiz görmüşlerdir. 1924'de 'Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bila kaydu şart hakimiyetine mugayir bir gaye takip etmeyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakatten ayrılmayacağıma, Vallahi' şeklinde yemin edilmeye başlandı. Sonraki gelişmeler bu mecliste de yapılan yemine sağdık olmayanların çıktığını gösterdi. Yemin teklifini getiren Bilecik vekili Fikret Bey, devleti dolandırmaktan Yüce Divan'da yargılandı ve hapis cezasına mahkum edildi. 1928'de 'Vallahi' kelimesi 'Namusum' üzerine söz veririm cümlesiyle değiştirildi. 1961'de metin biraz daha uzadı ve vekiller 'Devlet, bağımsızlık, bütünlük ve laiklik' üzerine namus sözü vermeye başladı. Ve yine aralarında bu sözlerinde durmayanlar oldukça fazlaydı. 1982 Anayasası'yla metin bugün ki şeklini aldı ve Türk Milleti'nin şahitliğinde namus ve şeref üzerine yemin edilmeye başlandı. Ve bu yemini edenler arasında da yeminine sadık kalmayanlar, bu sadakatsizliklerini bazen gizli, bazen de çok açık bir şekilde ortaya koydu. Yemin genelde iki durumda edilir. Bunlardan birincisi, karşılıklı güveni pekiştirmek, ikincisi de karşılıklı güvensizliği ortadan kaldırmak için. Şimdi bizce hatayı şurada yapıyoruz. Yemin metnini değil de yemin edecekleri iyi tespit edemiyoruz. Kutsal meclisimize giren bazı vekilleri, doğru değerler üzerinden seçebilsek, herhangi bir yemin metnine gerek kalmayacaktır. Bundan dolayı bağımsız adaylara yemin ettirmek için ısrar etmenin, onları yalan söylemeye teşvik etmekten başka bir işe yaramayacağını düşünüyoruz" diye konuştu.
Editör