Uzun kış gecelerinde büyüklerinizden dinlediğiniz hatıraları, masal tadındaki cin - peri masallarını ya da sabahleyin harlı sobada kızarmış ekmek kokusunu özleyenler mutlaka vardır.

Pencerenizin buğulanmış camına, sevdiğinizin ismini serçe parmağınızla kim bilir kaç kez yazdınız, kim bilebilir ki!

Belki de o çocukluk günlerinizde, ayak değmemiş karların üzerine uzanarak ve kollarınızı iki yana açarak bırakmak istediğiniz kendi izinizi özlemişsinizdir.

Balık sırtı kızağınızın önündeki çanı, buz üzerinde çevirdiğiniz topacı ya da bir faytonun arkasına asıldığınızı ve yediğiniz kamçıları unutmak mümkün mü!

Ayazda başını omuzlarına gömerek ve elleri cebinde sokaklarda, caddelerde platonik bir aşkın peşinden hiç gitmediğini kaç kişi söyleyebilir ki!

Büyülü gözlere, dalgalı saçlara, hilal kaşlara kaç kişi acemice şiirler yazmamıştır; kaç kişi gönül verdiğiyle Erzurum sokaklarında el ele dolaşmayı düşlememiştir acaba!

Kış aylarında babanızın en büyük sevinci, bodrumdaki odunla kömürün henüz bitmediği ve var olduğu değil miydi sanki!

Kuzinedeki ya da sönmeye yüz tutmuş sobanın külündeki kartolu yerken aldığınız tat belki de bugün bile dilinizin hafızasındadır.

Yılbaşı ve bayram kartpostalları seçerken ya da uzaklardaki birine dolma kaleminizle çizgili kâğıda yazdığınız mektubunuzdaki kelimelerin gücüne ve yüküne bugün değer biçilebilir mi?

Sabah uyandığınızda, ister okula ister işe, isterse çırak olduğunuz dükkana giderken yüzünüzdeki umudu ve hınzırca gülümsemeyi keşke resmedebilseydiniz, bugünü daha iyi anlardınız!

Mutlu olmak ne kadar ucuz ve kolaydı geçmişte, değil mi?

Oysa bugün öyle mi?

Sabah binin toplu taşıtlara.

Belki her yerde öyledir; ama özellikle Erzurum'da binin.

İster öğrenci olun, ister işe giden biri, isterse iş sahibi ya da emekli olun, gözlerinde umutsuzluk ve mutsuzluk taşıyan birçok kişi görürsünüz.

Düşlerini düşünmeyen, hayallerini öteleyen, yarınlarını ve günü kurtarmaya çalışan yüzleri görmeniz o kadar da zor değil.

Yeter ki okumayı bilin, o yüzlerde neler yazdığını siz de anlarsınız.

Peki, bunun nedeni ne?

Söyleyelim.

Sistem, teknolojinin yanlış kullanılması, kitap okumamak, fikirde ve düşüncede muğlaklık ve gerçekleri görmemek olabilir mi acaba!

Ve dayatılan yeni dünya düzenine teslim olmak..

Ve mutlu yaşamak yerine, sadece içgüdüsel olarak yaşamak..

İster vatanı, ister sevdalınızı sevmek için okumak; okumak için de sevmek gerek!

Geçmişte yaşadığımız her şeyin gerçekliğini algılayarak ona göre yaşıyor ve mutlu oluyorduk.

Sıcak bir soba, kızarmış ekmek ya da bodrumdaki odun ve kömür.

En kara kış bile böyle geçerdi.

Üç cemrenin düşeceğini ve baharın geleceğini ve de kiraz ağaçlarının çiçek açacaklarını bilirdik.

Şimdi sistemlerle birlikte mevsimler mi değişti; yoksa mevsimler mi siyasi sistemi değiştirdi bilemiyoruz.

İşte bunu anlarsak, gelişen teknoloji ile birlikte bireyselleşen yaşama rağmen umut var; yoksa dün söylediğinin tam zıddını bugün söyleyen siyasilerle bir ömür tüketilir.

Gerçek mutluluğun kendi elimizde olduğunu unutup, her istediğimizin önümüze geldiği ve bir aşk yerine yüzlerce el değmemiş hurilere ulaşmak için ölmeyi bekleriz!

Bilmem anlatabildim mi!

İster "tamam" diyin, isterse "ok" diyerek günümüz Türkçesinin içine edin.

Fark etmez!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.