Önceki yazımda İçişleri Bakanımız Sayın Efgan Âlâ’nın himayesinde Erzurum Valiliği ve TOBB’un işbirliği ile gerçekleştirilen “Değişen Dünya ve Erzurum’un Yeni Fırsatları- Ekonomik İstişare Formu”nun hazırlanış sürecinden bahsetmiş, sonraki yazımda toplantıda ele alınan ve şehre bakan yönüyle olumlu ve olumsuz tespitleri ve düşüncelerimi paylaşacağımı belirtmiştim.
 
Biz eğitimcilerin bir durum tespitinde yahut öğrenciyi tanımlamada en çekindiği konu “etiketleme”dir. Yani mesele yahut kişi yanlış etiketlenirse, tanımlanırsa hem ömür boyu bu etiketi üzerinde taşır hem de o meseleyi çözmede yahut öğrenciyi kazanmada üretilen çözüm önerilerinden olumlu sonuç alınamaz. Yanlış veya eksik teşhis, doğru tedaviyi imkânsız kılar.
 
İşte bireyin hayatı gibi toplumsal hayatta ve şehirlerin kaderinde de “yanlış etiketleme” o şehri o etikete hapseder. Bu nedenle şehri konuşurken bazen alışılmış düşüncelerin ve algıların, bilinen etiketlemelerin ötesine geçebilmek gerekir. Şehre dair oluşmuş kalıplaşmış inanışları, düşünceleri, tanımlamaları dışarıdan ve yeniden sorgulamak, şehirleri inovasyona tabii tutmak gerekir.
 
Şimdi Erzurum’a projeksiyon tutabiliriz:
Toplantıda Erzurum’a dair olumlu sanılan birçok olumsuzluk, eksiklik istatistiklerle verildi. Doğru bilinen yanlışlardı bunlar, hayvancılıktan tarıma, eğitimden turizme… Sadece kendimizde sandığımız, kendimizden emin olduğumuz birçok konuda aslında hata yaptığımız ortaya çıktı. Bunları detaylandırmaya bu yazının hacmi yetmez.
 
Erzurum’la ilgili doğru bildiğimiz yanlışları görmek beni pek şaşırtmadı.
1980’den sonra Erzurum’un ticarette, kalkınmada neden beklenen sıçramayı yapamadığına dair kanaatimi okurlarımla paylaşmak istiyorum.
 
Erzurum 1800’lerden bu yana “garnizon kent” olmanın tüm ağırlığını sırtında hissetmiş bir şehirdir. Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra da Sovyetler Birliği tehdidine karşı NATO’nun ve Türkiye’nin bir üssü kalesi. Yani yine bir garnizon. Bu durum, şehri dışa kapalı bir hale getirmiştir. Sadece devlet kurumlarıyla sosyal hayatı biçimlenen bir şehir…  Nedir bu devlet kurumları? 3.Ordu, Atatürk Üniversitesi, devlet kurumlarının bölge müdürlükleri…  Devletin tüm nefesiyle adeta suni solunumla ayakta tuttuğu, alıştırdığı Erzurum’da sivil toplum doğal olarak arzulandığı oranda gelişememiştir. Bu yönüyle Erzurum memur zihniyetli bir şehirdir. Az da olsa var olan ticaret, Erzurumlunun devletsiz iş yapabilme kabiliyetini geliştirmeye yetmemiştir. Erzurumlu son 200 yıldır ticaret ve girişimcilik ruhunu, tecrübesini ve reflekslerini “garnizon ve devlet destekli” şehir özelliği yüzünden geliştirememiştir. Bu, bir bakıma sivilleşme problemidir de. Atatürk Üniversitesi’nin –hem de Türkiye’de açılan ilk Ziraat Fakülteleri’nden birini bünyesinde barındırmasına rağmen- halktan ve şehirden uzak olması da bu konuda üniversiteden beklentileri suya düşürmüştür.
 
Erzurum’un (Erzurum’u ben burada bir bölge şehri olarak ele alıyorum. Sayın valimiz Ahmet Altıparmak’ın sıkça ifade ettiği gibi) başka bir handikabı da yakın zaman kadar Türkiye’nin dış ilişkileri en zayıf ülkelere komşu olmasıdır. Sovyetler Birliği ( Gürcistan, Rusya, Ermenistan) İran.
Tüm tarihi gerçekler Erzurum’u kapalı bir şehir yapmıştır aslında. Erzurum sadece bir alanda kendisini çok geliştirmiştir: Eğitim.
 
Kapalılık ve soğuk iklim, Erzurum insanını eğitime yönlendirmiştir. Devlet kademelerinde görev almanın yolu da eğitimden geçmektedir, değil mi? Bu nedenle şu an Türkiye’yi yönetenler arasında, önemli bürokratik yerlerde çok sayıda Erzurumlu vardır.
 
Tüm bu gerçeklerden sonra Erzurum’un ekonomik kalkınmayı sağlaması, ilk aşamada devlet adamlarının ve yerel yöneticilerinin eliyle olacaktır diyebiliriz. Evet, memur zihniyetinden uzaklaşıp sivilleşme, çalışkanlık, ticaret ve girişimcilik tecrübesi ilk aşamada sıra dışı vali, belediye başkanı, çalışkan bürokratlar (bölge müdürleri, daire başkanları…) ve milletvekillerinin öncülükleriyle ve gayretleriyle olacaktır. Bu nedenle Erzurum’a atanacak bürokratların özverili, bilgili, sıra dışı biraz da gözü kara olması gerekir. Bakınız Erzurum Valisi Sayın Ahmet Altıparmak buna en güzel örnek. Erzurum’a geldiği 2013’ten bugüne yaptığı tanıtım faaliyetleriyle turizm ticaret hacmimiz 2013 ve 2014’te önceki yıllara oranla yüzde 33 arttı. Demek istediğim tam da bu.
 
(Bu arada açılış konuşmasında ETSO Başkanı Lütfi Yücelik’in “Altı ay çalışıp on iki ay yiyen şehir kalkınamaz!” sözünü doğru; ama eksik bulduğumu ifade etmeliyim. 6 ay çalışıp 12 ay yatma durumu inşaat sektörü gibi bazı sektörler için geçerli. Sektörlerden kimi yaz sezonunda kimi kış sezonunda, kimi tüm yıl aktif.)
 
Not: Sonraki yazımda Erzurum için ekonomik fırsatlar konusunu işleyeceğim. (Devam edecek)
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.