Protestonun veya bir biçimde karşı gelmenin başlattığı eylemlerin kargaşa yapısına dönüşmesinde, aydınlanmadan ve siyaset felsefesinden uzaklaşan yöneticilerin adaletin yörüngesinden çıkmalarıyla sıkı bir bağlantı olduğunu iddia edersek desteksiz sallamış olmayız.

Özellikle yöneten kesimin demokrasiyi hazmettikleri ülkelerde bazı yaptırımlara karşı duruşunu gösteren topluluk veya bireylerin eylemleri çok doğal ve anlayışla karşılanır. Düşünce özgürlüğünün bir yansıması olan demokratik eylemleri suç gibi göstererek karşı güç kullanan yönetenler, yöntemlerindeki yanlışta ısrar ederek yönetimlerindeki arızayı onarmaktan kaçınmalarının bir nedeni olması gerekir.

Bu nedenler listesine, her talep karşılık bulursa bunun sonu gelmez, birilerinin kazanması için birilerinin de kaybetmesi gerekir, bugün sesle dile getirilen düşünceler yarın gerçekleşebilir… Gibi iddiaları da ekleyebiliriz.

Yetki ve idare makamına gelmeden önce halkın haklı taleplerine sıcak bakarak, hatta bu konuda sözler vererek erki ele geçirenlerin daha sonra değişmelerini siyasetin yapısına bağlayanlar olduğu kadar, bunun ahlaki çürüme olduğunu da savunanlar az değildir.

Ne yazık ki; bugün bölgemizde Asr-ı Saadet olarak ideal İslam'ı düşünen ve ideal Sosyalizmi düşleyen halklar, kapitalizmin vahşi pençelerine yenik düşmüşlerdir. Asıl olması gereken emek-sermaye çelişkisi ve çekişmesi bugün ülkemizde de unutulmuş veya unutturularak, asıl amacın sermayeyi kimin yöneteceği kavgasına dönüşmüştür. Hazineyi kim kaybettiyse hırçınlaşmış ve yeniden ele geçirmek için her türlü tezgâhı denemekten geri kalmamışlardır.

Komik bir asgari ücretle yaşamaya mahkum edilerek emeğin sömürüldüğü, sendikalaşmanın zorlaştırıldığı ve yozlaştırıldığı ülkemize yabancı sermayenin gelmesini kendi başarıları olarak gösterenler mutlaka şunu da söylüyor veya akıllarından geçiriyorlardır. “Buyurun beyler, bu ülkede çok ucuzdur emek ve insan; uzun yıllar darbelerle sindirilmiş ve hak arayanların hakkından gelinen bir halkımız var!.. Ayrıca kaderci ve verilenle yetinir bizim insanlar!..”

Buna rağmen son yıllarda yabancı sermayenin ülkemize sıcak bakmamasının nedeni ise emperyalizmin para ve yatırımla ülkemizi terbiye etmeye çalışması olmalı!

Temsiliyet ve demokrasinin yüzeysel olması, saydamlığı savunması, halkına hesap soran değil, hesap veren yürütmenin olması gerekirken, demokrasiyi salt oy kullanmak olarak anlatanların olduğu yerlerde ne yazık ki devlet yapılarında da yanlışlıkların olması kadar doğal bir durum olamaz.

Hangi devlet olursa olsun o devletin mutlaka “derin yapısı” vardır, diyerek, her devletin içindeki illegal yapılanmayı normal karşılayanların ve bunun böyle olması gerektiğini savunanların yönetimlerde hayat bulduğu bu dünya düzeninde, hangi düzen olursa olsun, o düzenin güzelliğinden değil, çirkinliğinden bahsetmek gerekmez mi!?

Sistemlerin sistem dışıyla varlığını sürdürmelerinin sonunun gelmesi için, insanlığın daha gelişmesini beklemek gerekecek galiba!

“Bu adamlar; derinliklerin adamları; yeraltı çalışanları, kazarlar, ararlar, hep daha derine girerler… İsteyerek havadan yoksun bırakırlar kendilerini, geceyi sevmeye başlarlar..” Nietzsche bunu söylerken, tek tesellimiz de “İtalya ebediyen faşist kalacaktır,” diye düşünen ve haykıran hıyar Mussolini’nin sonudur… Anlaşılan hiçbir sistem sonsuza dek sürmüyor!.. Her politikanın ve her söylemin ve de her yalanın bir sonu geliyor mutlaka!

Nerede ve hangi ülkede olursa olsun, bütün halkların masumiyetine inanmamız gerektiği kadar, saflığın oluşturduğu bir kör noktaları olduğunu da kabul etmemiz gerekir.

Ahlakta, törede, sağlıkta ve siyasette emir almadan genel doğruyu kendi özgür seçimiyle bulan topluluk, kendini yönetme hakkına sahiptir; aksi halde mutlaka bir çoban gerekir!

“Ben şunun şöyle olmasını istiyorum; o halde siz de öyle isteyin!..”

Veya, “Ben buna karşıyım; o zaman siz de karşı olun!..” Gibi emirli cümlelere ses çıkarmayanların bir kör noktası olduğunu düşünmeyi şöyle bırakın, gözleri ve akılları tamamen kapalıdır!

Umarız hiçbir yönetim adaletin yörüngesinden çıkmaz; yoksa bu dünyada oyalanmak için olan şan yalan olurken, zaten yalan olan mülk de birden talan olur!

Değerlerinden kopan toplumlarda, kadın ve iş cinayetlerinin yanı sıra yolsuzlukların ve de çocuk tacizlerinin tavan yapması kadar normal bir şey olamaz ki!

Siyasette, inançta, adalette ve de vicdanda çürümeleri durdurmak o kadar da zor değil!

En azından böyle düşünelim ve böyle umut edelim de sinir sistemimiz çökmesin!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.