2018'in zor ve son günlerini yaşadığımız zaman dilimi içinde, sabahın erken saatlerinde şehri saran sis, uzakları görmemize engel olurken, akşam saatlerinde de kentin üzerini kirli bir tencere kapağı gibi örten zehirli hava, çoğumuzun sinir sistemini bozmakta. Yani buralarda sis de hava da tıpkı siyasete benziyor.

Palandöken İlçesi'nde yaşayanlara sorduğunuzda çoğunluk Orhan Bulutlar'la devam edilmesini isterken, Yakutiye İlçesi'nde oy kullanacak olanlar da her zaman Ali Korkut, diyor. Narman'da Yücel Ahmet İşleyen'i zaten söylemeye gerek yok. İnatla söylerim ki Sayın İşleyen, Narman'da bağımsız olarak adaylığını koysa yine kazanır.

Peki AK Partili seçmen bu isimler üzerinde dururken, neden başka isimler öne çıkarılır acaba! Mesela, kulağımıza gelene göre Palandöken İlçesi'nde Sayın Mustafa Aygün ismi neredeyse kesinlik kazanmış gibi.

Erzurum Büyükşehir Belediyesi'nde İmar ve Ruhsat Müdürü olarak görev yapmış olan Sayın Aygün için şimdiden birşey söylemek elbet çok zor. Bekleyip, eylemlerini ve hizmetlerini görmek gerek.

Ancak önemli olan AK Parti'nin Büyükşehri ve hemen hemen her ilçeyi çantada keklik olarak görmesidir.

MHP'nin yokluğu ile, AK Parti Erzurum'da muhalefetsiz bir yarışa gireceğini düşünürken öyle sanıyoruz ki İYİ Parti'yi de yok sayarak yoluna devam etmek istiyor. Üç dönemdir kenti ve ilçeleri yönetmeye alışan AK Partili karar vericiler, seçmenin sözlerine değil, gözlerine bakarlarsa daha doğru sonuca varacaklarını da biz söyleyelim.

Yani, ittifak tamam, "böyle çok iyi," diyerek seçim çalışmalarını basite indirgerlerse hatalı davranacaklarını düşünenlerdenim.

Unutmayalım ki İYİ Parti için değil taşın, devasa bir kayanın altına elini koyan aday adaylarından Eczacı Sayın Canan Uçar kentte sevilen ve önemsenen bir isim olarak karşılık bulmakta.

Ve İYİ Parti'de Sayın Mahmut Uykusuz'u da unutmamak gerek.

Dememiz o ki; bu seçimlerin sonunu görmek bu sisli ve zehirli havada biraz zor!

..

Adam her gün kahvehaneye gidip pencerenin kenarındaki tahta masada çayını yudumlarken gözlerindeki hınzır gülümsemeyle kendi kendine söylenmekte, "bele çok ey!"

Yağmurda, karda, güneşli havada aynı kahvede, aynı masada aynı şeyi tekrarlamakta. "Bele çok ey!"

Birgün aynı adam yine aynı kahveye gelir ve aynı masaya oturur, çayını yudumlarken bu kez kendi kendine "bele heç ey değil," diye söylenmeye başlar. Bunu duyan kahveci, merakla bu değişikliğin nedenini sorar. Adam, derin bir iç çektikten sonra devam eder. "Bizim sokağın karşısında zengin bir aile var; ben düşünürdüm ki bu zengin adam birgün ölür, karısını babam, kızını da ben alırım. Gel gör ki benim babam, onunu da karısı öldü, adam da anamı aldı; şimdi hem anamı, hem beni öpüyor!."

Kıssadan hisse!

Her kim fikrinde kötülük ve hainlik bombası taşıyorsa elinde patlıyor.

Bugünlerde "bele çok ey," diyenler, umarız gün gelir, "bele heç ey değil," diye söylenmezler!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.