Devletler arasında vuku bulan savaş ve barış anlaşmalarının seyri tarih metinlerinde bellidir. Bir ülke bir diğer ülkeye savaş ilan eder ülkelerin askeri, ekonomik ve tüm güçleri savaşa iştirak eder sonunda taraflar kazanır ve ya kaybeder. Kaybeden taraf savaştığı devletin isteklerini kabul ederek kendi iradesini onun iradesine ram eder ve boyun eğer.
Ancak bir ülkenin içinde meydana gelen ideolojik isyanlar, etnik kalkışmalar yukarıdaki manada kabul edilemez. Çünkü birinde dünyaca kabul edilmiş iki veya çok taraflı hukuki barlığı olan devletlerin  biribiriyle savaşmasıdır. Bu nedenle hiç bir ayrılıkçı ve ideolojik hareket, kalkışma bu statüde değildir.
Aykut Edibali 1970 yılında yazdığı "İnkılap İlimi" adlı çalışmasında İdeolojik, etnik ve mezhepsel ayaklanma başlatan taraflar ile devlet güçleri arasındaki görüşmeleri; "Alelade insanlar için barış konuşmaları, savaştan barışa geçiş olarak düşünülebilir. Çin ve Rus komünistleri barış konuşmalarından bahsettikleri zaman bundan insanlar artık tecavüz harbinin olmayacağını çıkarabilirler" şeklinde açıklamaktadır.
Fakat komünistlere, Marksistlere veya bunların metodunu kabul etmiş ayrılıkçılara göre "barış konuşmaları; barışa giden bir yol değil, fakat harbin diğer bir şeklidir. Onlar barış elde etmek gayesiyle değil harb etmek maksadıyla barış konuşmalarına başlarlar".
Barış konuşmaları:
1-Hasım kuvvetlerin hücumunu geri bırakır:
Çin, Rusya, Güney Amerika ülkelerinde ve  Balkanlarda bir zamanlar meydana gelmiş Marksist ayaklanmalar, bunların sonucunda  tarafların barış görüşmeleri bize gösterdi ki, meri güçlerin teröristlere karşı ortaya koydukları hücumları hep geri bıraktırmıştı. Bu gün Türkiye'de Terör örgütüyle devletin meşru güçleri arasında meydana gelen müessif olaylar bunun bir göstergesi durumundadır.
2-Silahlı ayaklanmalara hazırlananları gizler:
 "Barış görüşmelerine oturan taraflardan ideolojik olarak hareket eden taraf burada bir tek şeyi amaçlar. İleride gerçekleştirebileceği isyan hareketlerini örter, gizler, insanların zihninden silerek onların hazırlıksız yakalanmasını sağlamak ister". 6-7 Ekim 2015 olayları ve  7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan şiddet sarmalı  bu ilkenin başarılı bir uygulaması biçiminde gelişmiş olması prensibi doğrular niteliktedir.
3-Tarafsızların, sınır teşkilinin, cephe teşkilatının  ve terör örgütünün sivil uzantılarının yaptığı ittifakların çoğalmasını sağlar.
Bu ilke  2008 den sonra Terör örgütü tarafından uygulamaya konulmuş yüzde 5 civarlarındaki oylarını % 13'lere taşımış, özellikle sosyete çevrelerinde, ekonomik kaygı taşımayan çevrelerde ve mevcut iktidarla kavgalı çevrelerde  sempati toplamış, basın, radyo ve gazeteler aracılığıyla ayrılıkçılar şirin gösterilmiş, terör örgütüne binlerce yeni silahlı gençlerin katılmasına sebep olmuş, örgüt cephesini Gabar, Cudi'den, Tendürekten;  Kağızman Dersine , Kosor Boğazına, Ağrı dağı eteklerine kadar yaymış olması bu ilkeyle açıklanabilir.
4-Hükümet kuvvetlerinin moralini bozar:
Çünkü harbin devamlı surette kesilmesinden dolayı askerler arasında panik ve huzursuzluk meydana getirir. Kim ne derse desin 2008 yılından itibaren başlayan askerlere karşı kurulan kumpas tuzakları, askerlerin ciddi moralini bozmuş, Deniz Kuvvetlerinde atanacak komutan bırakılmamış, peşine gelen Hükümet- Paralel Örgüt tartışmaları beraberinde istihbarat zafiyetlerini ortaya çıkarmış böylece meşru devlet güçleri kendi içlerinde sorunlarla boğuşurken terör örgütü yurt içine silah, mühimmat, patlayıcı taşımış, kırsal alanı kontrol eder vaziyete gelmiş, Türkiye son bir yıldır fırtınadan önceki sessizliğe bürünmüştü. Sonuçta bu sessizlik harp başlamadan önceki tehlikeli süreci doğurmuş ve  7 Haziran seçim sonrasında  birden patlak vermiş ve maalesef ülkede yeniden kan döküldü.
5-Barış konuşmalarına iştirak eden tarafların müstakil varlıklarının dünyaca kabul edilmesine vesile olur. Mesela geçmişte Vietkong, günümüzde El Kaide  Amerika tarafından barış konuşmalarına çağrılırsa, Vietkong veya El Kaidenin müstakil durumda olduğunu Amerika kabul edecek demektir.
Bütün bunlar Türkiye'de ve dünyanın herhangi bir yerinde olursa barış görüşmelerinden hep isyancılar karlı çıkmıştı. Yukarıdaki ilke gereği teröristler taraf olarak kabul edilmiş, Oslo, İmralı ve Dolmabahçe protokolü ile dünya gözünde artık terörist damgasından sıyrılan bu güçler ulusal veya uluslar arası güçlerin desteğini almışlardı. Türkiye'de Terör gurupları bu ilkeden hükümetinde göz yumması sonucunda azami derecede faydalanmış ve Ağustos 2015 itibarıyla aynı anda onlarca noktada terör eylemi ortaya koyarak,  "Türkiye Cumhuriyetine meydan okuyacak" seviyeye gelmişlerdi.
Dünya tarihinin incelenmesinden elde edilen sonuçlar bunlardır. Halbuki asırlar öncesinde Dedem Yavuz Sultan Selim Han; " İster isen sulh-u salah hazır ol cenge" demişti. Ne yazık ki son 7 yıldır bu ilke  sözde "BARIŞ GÖRÜŞMELERİ" adına feda edilip unutulmuştu. Terör örgütleri bize acıda olsa bu ilkeyi hatırlattı. Birazda ülkeyi yönetenler Aykut Edibali ve arkadaşlarını hatırlasa iyi olur.
Kaynak
Aykut Edibali, İnkılap İlmi, Yeniden Milli Mücadele Dergisi, 1970.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.