İnsanların daha yakın komşu olduğu küçülen dünyada, özellikle ve öncelikle eğitim ve öğretimde çağın şartlarına ayak uydurmayan toplumların akıbeti pek de hayra alamet değil. Bunu güncel yaşıyor ve izliyoruz…

Pek çok ülkede temel eğitimlerde, orta öğretim ve yükseköğrenimlerde yeni yeni metot arayışları, altyapısı sağlam olanların değişimlere entegre olma çabaları yadsınamaz.

Üniversite’ kavramında gelişmiş ülkeler bu değişimi uzun yıllardır tartışıyor ve yönetmeye çalışıyor.

Çağımızda artık internet ve teknoloji devrimleri öyle bir noktaya geldi ki, mevcut insan yapısı geçmişe göre daha hızlı düşünmek ve yapmak zorunda.

Bu anlamda, son yıllarda üniversite kelimesinin önünde de inovatif kavram ‘yeni nesil’ veya ‘üçüncü nesil’ sıfatlarını sıkça duymaya başladık.

Nedir bu nesil üniversiteleri?

Tarihi gelişimlere baktığımızda, eğitime ağırlık vererek bilgiyi aktarma misyonunda batı dünyasındaki üniversitelerin başlangıcı kabul edilen Bologna Üniversitesi’ni takiben, bilgiyi aktarma işlevlerini yerine getiren BİRİNCİ NESİL ÜNİVERSİTELERe en önemli örnek, 1200 yılında eğitime başlayan Paris Üniversitesi olduğu belirtiliyor. Onu Oxford, Cambridge ve Napoli Üniversiteleri izlemiş. İslam dünyasında ise Medreseler bu kategoride değerlendiriyor.

1800’lü yıllara gelindiğinde ise İKİNCİ NESİL ÜNİVERSİTELER bilgiyi aktarma görevlerinin yanında bilgiyi üretme, yani araştırma işlevini de üstlenmişler. ‘Bilim için bilim’ ilkesi ile hareket eden ikinci nesil üniversitelere en iyi örnek, Berlin Humboldt Üniversitesi imiş. İkinci nesil üniversiteler, otoriter bir yaklaşımla, toplum ve diğer kurumlarla işbirliği içinde olmayan, disiplinlerin birbirinden kopuk olduğu, devlet tarafından desteklenen ve ulusal boyutla sınırlı kalan, adeta ‘sırça köşk’ görünümünde eğitim kurumları haline gelmişler.

Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru” kitabında Hollandalı akademisyen yazar Prof. Dr. Hans Wissema, 21. yüzyılda üniversitelerin köklü bir değişime uğradığına, bilim temelli, tek disiplinli kurumlar olmaktan çıkarak, global bilgi merkezi olma yolunda ilerlediklerine dikkat çekiyor.

Eğitim araştırmacısı değerli yazar Turgay Polat, üçüncü nesil üniversitelerini şu bilgilerle özetliyor:

İşte bu değişim üniversitelerin öğrencilerine de yeni bir eğitim tanımlaması gerektiğini gösteriyor. Öğrencilerine iyi ders anlatma, daha aydınlık sınıflar, güzel kampus sunmak günümüzde öğrenci için hiç de cazip değil. Günümüzde üniversiteler öğrenci adaylarına yurtdışı bağlantıları ve yurtdışında sağladıkları avantajları, yabancı dilde eğitimi, transnasyonel olarak tanımlanan çok dilliği ve çok ulusluluğu sunmak durumundadır. Öğrencilere küresel dünyaya entegre olma, aynı sınıfta yan sırada dünyanın başka ülkesinden birisiyle iş ve proje yapma, birçok dil öğrenme imkânlarını sunması gerekiyor. Ama kuşkusuz en önemlisi öğrencilerini bir kampuse hapsetmeden dünyanın her tarafını öğrenme alanı olarak sunan üniversiteler öğrenciler tarafından tercih ediliyor.”

Türkiye’de bu konuda hedef belirleyen ve ciddi çalışmalar yapan Abdullah Gül Üniversitesi’nin değerli Rektörü Prof. Dr. İhsan Sabuncuoğlu da “Eğitim-Araştırma-Topluma Hizmet” le özetlediği Üçüncü Nesil Üniversite’sini şöyle tanımlıyor: “Bilgi dört duvar arasında sınırlı kalmayıp, topluma yararlı bir hale dönüştürülmeli, iş dünyası ve sivil toplum örgütleri ile yakın işbirliği içinde topluma aktarılması gerektiriyor. Bu nedenle, üniversitelerin de eğitim ve araştırma yaklaşımlarında değişim ve dönüşüm zorunlu hale geldi. Bu zorunluluk, üçüncü nesil üniversitelerin oluşumunda en önemli etkendir.

Böylece yükseköğretim kurumları, bilgiyi toplumsal yarara ve değere dönüştürebilen, uluslararası rekabet ortamında en iyi akademisyen, öğrenci ve araştırma desteği için yarışan, iş ve sanayi dünyası ve diğer üniversitelerle yakın işbirliği içinde olan, çok kültürlü, kozmopolit kurumlara, başka bir deyişle üçüncü nesil üniversitelere dönüşmek durumundadırlar.

Belli konularda eğitim vermek amacıyla yola çıkan birinci nesil üniversiteler ve eğitimin yanı sıra araştırma yapma görevini gerçekleştiren ikinci nesil üniversiteler yerlerini yavaş yavaş eğitim ve araştırmaya topluma hizmet işlevini de harmanlayarak bir arada sunan yükseköğretim kurumlarına bırakacaklar.”

Konunun önemine binaen özellikle akademik görüşleri birebir paylaşmak istedim.

AK Parti hükümetleriyle birlikte Türkiye’de de artık üniversiteler eğitim-öğretim, yönetimi ve yeni nesil kavramlarıyla güncel bir değişim süreci yaşıyor.

Bu tanımlamalara göre, Atatürk Üniversitesi sizce hangi nesil kategoride?

Bence sil baştan bir değişim gerektiriyor.

Rektör Prof. Dr. Ömer Çomaklı, tevdi edilen görev sorumluluğuyla birlikte konunun ehemmiyetinin bilincinde…

Atatürk Üniversitesi, 17 Kasım 1958’de Ziraat ve Fen Fakülteleri ile öğretime başladığında 12’si kız toplam 135 öğrencisi vardı.

Üniversitede bugün 25 bin 134’ü kız, 52 bin 447 öğrenci örgün eğitimde öğretim görüyor.

60 yılda öğrenci sayısı 388 kat artmış, fakülte sayısı 23’e çıkmış, buna ilaveten 12 Meslek Yüksek Yüksek Okulu, 11 Araştırma Merkezi, 8 Enstitü ’de halen 73 bin 527 öğrenci örgün, ikinci öğretim ve uzaktan eğitim öğretimini sürdürüyor.

Üniversite ayrıca 266 bin öğrenciye de Açık Öğretim hizmeti sunuyor.

Atatürk Üniversitesi çok iyi bir akademik kadroya sahip.

Ancak, Türkiye ve dünyadaki farklı kategorilerde, değerlendirmeli üniversite sıralamalarında hiç de umulan yerde değil.

Yeni Nesil Üniversite oluşumu için oluşturulan Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Koordinasyon Birimi ile hummalı bir çalışma başlatıldı.

Mevcut süreçlerin ve işleyişin stratejik yönetim ve kalite anlayışına uygun olmamasından dolayı böyle bir değişimin zorunlu hale geldiğini her defasında dile getiren Rektör Hoca, süreçlerin şeffaf, sağlıklı ve hızlı bir şekilde yürütülebilmesi için alt yapıların tamamlandığı müjdesini verdi.

Süreç, ilk aşamada 14 ay gibi bir zaman dilimini kapsıyor.

Programalarda, ciddi bir kimlik değişimine gidilecek. Üniversitenin armasından, renklerine, yerleşke düzeninden, binalarına kadar farkındalıklar öngörülüyor.

Eğitim metodolojisi değişecek, bilgiyi üretken biçimde kullanabilme hedefiyle, akademik kadro bilimsel çalışmalarıyla mercek altına alınacak, toplumun her kesiminin yararlanabilmesi için verimli yayınlara teşvik edilecek.

Ve daha pek çok proje…

Hafta sonu basın temsilcileriyle bir araya gelen Rektör Hoca, Yeni Nesil Üniversitesi’ne açılan yelkeni anlatırken, samimi ve ilk günkü gibi hayli heyecanlıydı.

BAP Koordinasyon merkezi başında da başarılı bir genç akademisyen Prof. Dr. Atilla Keskin var.

Ekipten pek çoğu inanmış, heyecanla gece gündüz çalışıyor.

Ancak az da olsa sorumluluğunun farkında olmayan bazı yöneticiler, idareciler… var ki;

Makam edasıyla meslektaşlarına tebaasıymış gibi tepeden bakanlara…

Üniversitede geçmişten gelen ve halen idareye sızmaya çalışan kolektif sinsi yapılanmalara…

Şehrin öğrenciye bakış açısına artık dokunmak gerekiyor.

Aksi takdirde bu yelken klasik serüvene yol alır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.